One Piece Türkiye
Merhaba arkadaşlar.

Biliyorsunuz, burası yönetim ekibimizde ki birkaç sorundan ve sistematik hatalardan dolayı etkinliğini yitirdi. Kaldığı yerden devam ettirmek mümkün değil şuanda.

Bizde, yönetim ekibimizden kalan arkadaşlarla tekrardan; daha sistematik, daha görsel, daha gelişmiş, daha basit ve çok daha eğlenceli bir RPG için kollarımızı sıvadık. Yakın zamanda da gösterime girmeyi umud ediyoruz.

Çalışmalarımızı yoğun tempo ile devam ettiriyoruz. Aramıza katılmak, bizlere destek vermek isterseniz, Onebahriye adlı Skype adresinden bizlere rahatlıkla ulaşabilirsiniz.



Join the forum, it's quick and easy

One Piece Türkiye
Merhaba arkadaşlar.

Biliyorsunuz, burası yönetim ekibimizde ki birkaç sorundan ve sistematik hatalardan dolayı etkinliğini yitirdi. Kaldığı yerden devam ettirmek mümkün değil şuanda.

Bizde, yönetim ekibimizden kalan arkadaşlarla tekrardan; daha sistematik, daha görsel, daha gelişmiş, daha basit ve çok daha eğlenceli bir RPG için kollarımızı sıvadık. Yakın zamanda da gösterime girmeyi umud ediyoruz.

Çalışmalarımızı yoğun tempo ile devam ettiriyoruz. Aramıza katılmak, bizlere destek vermek isterseniz, Onebahriye adlı Skype adresinden bizlere rahatlıkla ulaşabilirsiniz.

One Piece Türkiye
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer]

4 posters

Aşağa gitmek

Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer] Empty Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer]

Mesaj tarafından The Clown King Buggy Çarş. Ara. 04, 2013 6:03 pm

Merak, bir insanı sürükleyebilir tehlikeye. Ama çıkabilir de Cennet'e. Varsa kaderinde yemek Cennet'ten meyveyi, ya da tatmak Şeytan'ın öpücüğünü... Varsa kaderde bulmak aşkı, ya da parçalanmak duygular arasında, bilinmezler içerisinde kaybolmuşken, sevdiklerinin sesini duyamazken, uzakken tanıdığın herkese, ve yoksa her hangi bir ışık tünelin sonunu gösteren. Süzülürken yaşlar yanağından, yalnızlıktan, duymak sevdiğinin sesini. Ya da bilmek seni sevdiğini. Bunlar Cennet'in meyvesi idi belki. Adem değil miydi sevdiği için elmayı yiyen? Sırf bu yüzden kovulan cennetten...

Holo, Raven ve kahyaları Wictor, yürürken kavrulan güneşin altında, bir damla su hayallerinde bile ağızlarına düşmeden buharlaşıyordu. Hangi adada olduklarına dair bir fikirleri yoktu. Kaçak bindikleri gemide yakalandıktan sonra, önce denize atılmalarına karar verilmişti. Korku, belki de Holo'yu koruma içgüdüsü, Raven'ı harekete geçirmişti. Onu tutan 2 adamı yere devirip, saldırmaya hazırlanmışken diğerlerine geminin kaptanı görünmüştü. Babacan görünmesine rağmen, sert bakan gözleri Raven'ı durdurmuştu. Korku değildi, saygıydı belkide. Kaptana bakarken dilenen gözlerle, Kahya Wictor tasına işeyen köpek gibi bakıyordu sahibine. Bir zarar gelmesinden korkuyordu ona, derin bir bağla bağlanmıştı ona, onun için ölmeyi bile göze alırdı, ama yapacağı bir şey yoktu. Etraf kalabalıktı ve dikkat çekmek istemiyorlardı. Bu yüzden dudağını ısırarak beklemeye devam etti.

Kaptan konuştu sonra, "Bu fareleri karaya bırakırız, şimdilik mahzene atın." Bu biraz sakinleştirmişti üçlümüzü. Mahzende, yatarken kucağında Raven'in Holo, eski anıları çıkmıştı gün yüzüne. Hala güvenmezken kimseye, Wictor'a bile. Kıskanıyordu onun Raven'e sadakatini. Kendisinden başka birinin Raven'ı bu kadar sevmesine katlanamıyordu belkide. Ayrıca Wictor sürekli etraftaydı. Baş başa kalamıyorlardı Raven'la. Açılan kapı sesi, kapatmıştı hayal dünyasını. Ürkekleşmişti tekrar. Raven kolunu açıp geçerken Holo'nun önüne, içeri giren kaptanın korumaları pis bakışlarla bakmaya başlamışlardı Holo'ya. Eteğine ve aşağısına... Konuşmuştu bir süre sonra bir tanesi. "Geldik sizi sıçanlar. S*ktir olup gidebilirsiniz şimdi." Ardından kötü adam kahkahasını basıp yol vermişlerdi kapıdan geçmelerine. En önde Raven, ortada Holo en arkada Wictor çıkarlarken kapıdan. Korumalardan biri elini Holo'nun eteğinin altından sokmaya çalışırken, Raven tutmuştu kolunu. Öyle bir sıkmıştı ki o eli, koruma diz çökmüştü, ağlayacaktı neredeyse. Sonrasında Wictor Raven'ın kolunu nazikçe tutmuştu ve yola devam etmişlerdi. İyi zamanlarıydı onlar. Bu kuraklıkta, artık terlemeyi bırakıp, kanlarını bile tüketmek üzereyken üçüde hayalini kuruyorlardı, ilk adaya ayak bastıkları gece saatlerini. Hatta birazcık üşümüşlerdi belki. Raven sarılmıştı, Holo'ya ve Wictor ceketini efendisine vermek istemişti, ama Raven kabul etmemişti. Şimdi erirlerken gerçek anlamda yeni doğan güneşin altında. En yakında ki, kasabaya yürümeye devam ediyorlardı. Önlerinde varken hala 2 ömür tüketecek yol, sabırla ilerliyordu 3'lümüz.

Raven sinirlenirken koruyamadığı için Holo'yu bu yakan güneşten, Wictor esefle utanç duyuyordu, bir şeyler yapamadığı için. Ama Tanrı'nın emrine karşı gelme gücünü bulamıyordu vücudunda. Sadece yürüyordu. Hepsi öyle yapıyordu. Wictor ve Raven kollarına atmışlardı ceketlerini. Su içinde kalmış kıyafetleri bile kurumuştu bu lanet güneşin altında. Kasabanın gölgeliği görünürken uzaktan, umuttu ilk defa belki karanlık. Heyecanlanan 3lü vücutlarında biraz daha enerji bulmuşlardı nihayet. Ve adım atmışlarken artık kasabaya ait olduğunu belli eden topraklara, serin bir rüzgar esmişti hepsinin üstüne. Hatta biraz üşümüştü Holo. Kahverengi, kırmızı arası bir renkte tuğlalar üst üste dizilmiş gibi duran evler oluşturmuşken bir gölge yol, dükkanlar açılıyordu nihayet. Saatin 8 olduğunu tahmin ettiler ve etrafa bakınıp ne yapacaklarına karar vermek için Raven'ı beklemeye başladırar... 
The Clown King Buggy
The Clown King Buggy
Anlatıcı&Onaylayıcı

Anlatıcı&Onaylayıcı

Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 02/11/13

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer] Empty Geri: Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer]

Mesaj tarafından Raven Wonderland[Öldü] Perş. Ara. 05, 2013 3:17 am

Hayat çok zor olurdu bazen, gün bitmek gece de güne kavuşmak bilmezdi kimi zaman. Ruhunu şeytana vermiş birisinin cenneti arzulaması ne kadar doğruydu yada adaletsizce geldiği yerden sürülen bir adamın tanrı ve onun adaletine inanması. Tanrı yoktu bu dünyada, tanrı bu dünyadaysa bir planı yoktu. Kader denen ise sadece olayların bir birine olan bağından ibaret basit bir şeydi. Korkulacak yada üzülecek tek şey olayların bir birinin içindeki devinimi; var oluş ve yok oluş kısacası olma evinimi olmalıydı. Elbet yok olup gideceğiz ne kadar hayal perest olabilirdi ki insan adının sonsuza kadar yaşayacağını ve onu unutanların gün gelip bir yerde tekrar hatırlayacaklarına inanabilirdi. Gülünç olurdu.

Holo bam başka bir dünyaydı bu evrenden, özeldi kırılgandı ve güçlüydü. Benim olduğum kişi değildi Holo, hayallerimdeki kişiydi. Diğerlerini temizlemek için onların tüm yükünü omuzlayabilecek kadar cesur ve güçlü bir kadındı. Ona hayrandım ve hala da hayranıyım. Korkulacak şey şu ki gün gelecek onu koruyamayacağım, gün ateşinden pelerin bedenimi yakıp kavururken onun elleriyle ben sadece izleyebildim. Aşkın bu olduğunu öğrendiğimde çoktan aşıktım; ancak şu an çok farklıydı. Güçsüzlük ne demek bir daha öğrenmek üzereydi Raven keza onu tutacak demir parmaklıklar arasına atılmıştı, korkutucu derecede endişeliydi belki ancak koruması gereken bir insan varken yanında nasıl endişe duyacak kadar bencil olabilirdi bir lider hele ki sevdiceği yanındayken?

Meyvesinin geri ödemesi olmasa bile Holo ile birlikte olmak hoşuna giderdi genç adamın, sürekli olarak sarmaş dolaş gezmeleri bazen sorun çıkarabiliyordu bir de onun kuyrukları ve tilki kulağı nedeniyle zaten beyaz gözleri ve saçlarının yanı sıra çok ilgi de çekiyorlardı. Acımasız bir dünyada güzel bir kadındı Holo, Raven'sa onun tem tersine kahraman olarak ansa da insanlar kendine sadece acıları yüklebilecek kadar güçlü olduğunu düşünerek yaşamıştı. Acımasızdı hayat yüklenmek istediği bir yükü vardı. Sürekli belinde dolanan güzel birisi, onun için güçlü olmalıydı belki de daha güçlü.

Sert zeminde uyumak işkence gibiydi, soğuktan etin yanardı. Sen fark etmesen de dinlenmekten çok yorulurdu bir de belin ağrırdı kendini kötü hissederdin. Raven buna tapınağın tanrıçası olan Holo'dan daha dayanıklıydı. Hem biraz baş başa kalmak iyi de olabilirdi, kıyafetlerğini giydirmek ütülemek gibi her işi yapan bir adamı olması iyiydi ancak biraz sessiz sakin bir şekilde yatmak güzel olurdu. Gözleriyle bir yandan göğüsüne başını dayamış Holo'yu süzüyordu. Yanağının sıcaklığını bedeninde hissedebiliyordu, içteki yeleğini kavramış narin parmaklarının huzursuzluğunu hissetmek hiçte zor değildi. Huzursuz olması iyiye işaret değildi, kontrolünü kaybetmesini istemiyordu. Bunun gibi bir durum olduğunda diğer insanları düşünüp ağlarmış küçükken Holo. İnsanları öldürmeyi istemediği için çok acı çekmiş belki de onun ağlayan güler yüzünde bulunan o saf sıcacık duygu buydu.

Susuzluk sorun değildi, sorun sıcaktı. Sıcak Raven ve Wictor'un geldiği adada tek bir yerde yaklaşık bir iki derece civarlarında hissedilen sıcaktı, insanı su yoksunluğunun kapısına getirecek kadar bir sıcakla iki yada üçüncü defa karşılaştığı söylenebilirdi. Bu nedenle biraz şaşkın biraz da endişelenmişti genç adam ancak hala yapabileceği bir şey vardı. Ne kadar hali vakti yerinde değil gibi görünse de biraz başında ağrı olsa da meyvesinin gücü ile Holo için ceketinden bir şemsiye yapabilirdi. Bunu yaparsa yürüyecek hali kalmayacaktı ancak elinden bir şey gelmemesi canını sıkmıştı. Toprağın ayağının altından ufalanıp gitmesi bile yeterince sinir bozucuydu. Raven bir korkaktı.

Yapabilecekleri tek şey yürümeydi arada bir arkasına dönüp Holo'ya bakıyordu Raven. Bazen bir şey söyleyecek gibi oluyordu ancak içine çekmek için bile güç bulamadığı sigarayı ceketinin gözüne geri tıkıştırıp devam etmişti. Sigara ve alkol genç adamın çok kullandığı şeylerdi, buz kalede ısınmak için alkol kullanılırdı ancak götü başı dağıtma tabirine girmeden bırakmayı da öğrenmişti. Sigara ise çok stresli olduğunda tuvaletlerde içilen bir şeydi. Arada bir Holo'nun mırıldandığını duyuyordu Raven arkasına baktığında ellerini arkada kuyruklarının üstünde birleştirmiş sevimli sevimli yürüyen kızı görüyordu. Yüzünde bir kaç boncuk halinde ter vardı, gözlerini sürekli etrafta döndürüyordu. Adımları normalden biraz daha aksaktı ancak hala düzgün yürüyebiliyordu. Ona baktığını fark edince gülümsemişti Holo, Raven ise karşılık olarak "İstersen ceketimden bir şeyler ayarlarım." demişti ancak hiç konuşmadan eliyle reddetmişti genç kız. Halinden memnun gibi yürüyordu. Bu daha da bir etkilemişti genç adamı sol omzunu kızın sağına kadar atıp sağ eliyle sağ elini sırtının arkasından tuttu. Hoşuna gitmiş olmalı ki Holo da başını yaslamıştı Raven'ın omzuna. Arkada kalmış Wicto pek memnun değildi belki durumundan bunu bilemiyordu Raven o sadece şu anda durgun gök yüzüne bakıyordu.

Yürüyüşleri sonunda sonunda bir sonuca ulaşmış gibiydi. Kotu bordoya yakın tuğlaların evlerin görünüşüne hakim olduğu bir kasaba gibi görünüyordu. Toprak sıcaktan ufalanmaya lanet etmiş sonunda normal bir düzlüğe dönmüş gibiydi. Belki de adımları düzelmişti sonunda genç adamın. Dükkanların açılma saati gelmiş gibi görünüyordu ancak bu saatte dükkan açan adamlar pek bir gülünç gözüküyordu. Şafağa yakın saatlerde açmak gerekmez mi dükkanı ? Bir süredir yürüdüklerine göre ve havadaki güneş kendini hiç indirmediğine göre geç kalmış denebilirlerdi. Rüzgarın serinletici etkisi ile kendine geldiğinde biraz titremiş Holo'yu daha da bir sarıp arıkasında duran Winctor'a bakıp "Yemek yenilecek bir yerler aramamız gerek. Çok arkada kalmadan etraftaki insanlardan bir şeyler öğrenmeni istiyorum. Kasaba meydanına doğru yavaştan ilerleyelim, yakında yeni açılan dükkanlardan biraz erzak al. Holo, sende kuyruklarını biraz kapatmaya çalış ceketimi giymeni istiyorum. Onları sevmediğimden değil, sadece çok dikkat çekmeden dinlenebileceğin bir yer bulmak istiyorum. Sonuçta yanımızda büyük tanrıça dokuz kuyruklu Holo varken çok dikkat çekeriz." demiş ve ceketini eşinin omzuna atmış ve giydirmeye başlamıştı. Hemen arkasındaki Wincor'a dönüp "Holo acıkmış gibi sende pek iyi görünmüyorsun. Terzi, taverna ve en yakındaki denizci karakollarının yerlerini öğren." demişti mahkeme duvarı gibi yüzüyle ancak tam tersine güler yüzler omuzlarını ovuşturdu Holo'nun.
Raven Wonderland[Öldü]
Raven Wonderland[Öldü]
Korsan
Korsan

Mesaj Sayısı : 7
Kayıt tarihi : 15/10/13

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer] Empty Geri: Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer]

Mesaj tarafından Holo[Öldü] Perş. Ara. 05, 2013 7:31 am

Küçükken bir şarkı söylerdim annem dediğim bir kadın hatırlamıyorum ama baba diyebileceğim bir adam gezerdi etrafımda gerçi kendini ilkim olmak için yer kovalayan pis ayyaş bir adam olarak tanımlamaya başladım. Tarikatımızın lideri olarak çok vakit geçirdim istemediğim çok şey yaptım ancak bunlar için kimseyi suçlamadım. Gerçekten istemesem öldürürmüyüm diye düşündüm bir gece; acaba her gece cehenneme gitmeyi sevmiş miydim. Yatağımın sıcacık olması hoşuma mı gitmişti? Kesinlik değildi, cevapları bulmak için çok çabaladım ancak hiç birisi benim morfinim olamadı. Küçük bir kıza el uzatan koca koca adamlarla tanıştım. Beni korkutan onlarca kişiyle birlikte olmak zorunda kaldım. Ellerimi ayaklarımı bağladılar, acımasızlardı. Nazik insanlar değillerdi. Korkmuştum.

Beyazın karanlığı yendiği söylenir bence tam tersiydi. Güneş bu güne kadar gördüğüm en parlak ışıktı, gözü kör edecek beyaz bir ışık gibiydi ancak bir yandan da şefkatle okşardı tenini tabi kimi zamanlar altında onun sevgisi ile yeterince ıslanınca derini kaldırır atardı. Korkutucu bir şefkat ancak yeteri kadar alındığında daha tatlısı olmazdı. Gölgelik bir ağacın altında otururken kuyruklarımı okşayan güneşi çok severdim. Bir şey keşfetmiştim o zaman, asıl karanlık aydınlıktan geliyordu. Beyaz ışığın önüne bir kağıt koyduğunda kağıdın grileştiğini hatta bir miktarda siyah bir renk aldığını görürdün, işte ışığın gerçek doğası buydu. Beyaz saçlı adamı görünce bunları düşünmeden edememiştim, belki yıllar önce aklımdan geçirdiğim basit bir kurguydu ancak gözlerini benden kaçırıp alnından boncuk boncuk ter döken o adama karşı hislerimi en güzel anlatacak şey oydu. Geceyi sevmiyordum. Benim için cehennem gibiydi her hafta sonu yüklenmem gerekmeyen pislikleri omuzlardım. Kurtulmak istiyordum. Belki beyaz saçlı adam en azından nazik birisidir diye düşündüm. Üzüldüm ama korkmadım ondan, garip bir şekilde utangaç sert bir mizacı vardı. Yanında olup yaprak gibi grileşmek istedim, yeteri kadar güneşini tenimde hissetmek istedim neden olduğunu bilmeden. Bir süre sonra onu odamda gördüğümde aşık olmuştum. Evet onu seviyordum. O beni gecelerimin gündüz kadar aydınlatan ışığım oldu.

Beni korumak için misafirliğin kurallarına harfiyen uyan adam iki kişinin kolunu kırıp atacaktı. Kendine geldiğinde bırakmıştı adamın kolunu yere sermişti iki kişiyi çoktan; ancak beni korkutmamıştı bunlar. Onu benden kimse alamazdı ki! O beni bırakmazdı ki! O ben nerede olursam olayım yanımda olacak, cehennemde bile yanımda oldu ki o! Sadece elini tutmamı istedi, o nazik birisi. Çoğu zaman sekerek yürürdüm ancak Raven nizami bir şekilde yürürdü, odun yutmuş gibi dim dik bu nedenle bir yerden bir yere yürürken ona sarılmak çok zordu. Elini tutardım genelde ama insanlar içinde kuyruklarım çok dikkat çekiyor, bu nedenle rahibeler gibi kapanmam gerekiyor ama ben onun için güzel görünmek istiyorum nesi yanlış!? Onun göğüsü yatağım olmuştu içine atıldığımız hücrede, bedeni yatağım olmuştu. Köşede bir yerde unuttuğum Wictor umurumda bile değildi. Hayat onun için endişelenmek için çok kısaydı, tek istediğim burada bir süre daha yaşamaktı. Bu şekilde yaşlanabilirdim ancak bal rengi gözleri olan beyaz saçlı çocuklar istiyordum. Babaları gibi porselen beyazı tenleri olan, anneleri gibi kuyrukları olan tatlı çocuklar. Hücre biraz soğuk sayılırdı ancak başımı koyduğum göğüsü sıcacıktı, dış görünüşü onu kaba zorba hatta duygusuz gibi gösterse de o çok sıcaktı. Ruhunu ve duygularını elimde tutar gibiydim. Göğsünü yarmak ister gibiydim, hep benim olsun ister gibiydim. Hep benim olacak zaten...

Yürürken çıkarılmak için sıralanmıştık, bir elin bana yaklaştığını hissetmiştim. Kalçamın hafif altından çıkan kuyruklarım pek bir hassas olabiliyordu yabancılara karşı. O elleri koparıp atmak istedim ancak ya ben bunu yaparsam ona bir zarar verirlerse diye sesimi bile çıkarmadım. Ben onurunu koruyamayan alçak bir kadınım, ama o beni benden çok korur. Onun kanatlarının altında ben ölümsüzüm. Onun elleriyle daha güçlüyüm. Beni yine korudu onunla öğreniyorum bazen değerli şeyleri. Onunla zaman geçirmek gerçek dünyada kendimi sevmemi sağlıyor. Onun beni aydınlattığı gibi bende onu aydınlatmak istiyorum. Eğer o güneşse ben gecelerindeki ay olmak istiyorum. Bu nedenle yakıcı sıcağı altında yürümek benim için sorun bile değildi ama ona sarılmak istedim. O halinden memnun gibi önde arada bir bana bakarak yürüyordu sırtında sallanan maviye boyanmış deri içi kürklü ceketi seyretmek hoşuma gidiyordu.  Biraz biraz bir şeyler mırıldanıyordum, rahatsız oldu mu bilmiyordum ama yapmak hoşuma gitmişti. Bana bir kez daha baktı, gülümsedi de, bana şemsiye gibi bir şey yapmayı önerdi... Beni önemsiyordu! Ama bunu yaparsa gözü yine kanar... Holo bunu istemiyor... Bu nedenle sadece gülümseyip reddetme gereği duymuştum ancak ben yürürken o yavaşladı. Elini omzuma attı sağımdan soluma kısacık omzumu kanatları altına aldı. Küçükken sadece renkler vardı ancak bir iki damla kızıl ile bozuldu gitti tüm renkler. Kanatları altında yine sekerek yürürdüm kalçamdan uzattığı elini mutlulukla kabul ettim. Karanlık uykularımdan uyandıran elleri tutmak kalbini okşamak gibiydi.

Biraz bu şekilde yürüdüklerinde, sıcak daha da bir bastırmıştı genç tilkimizin bedenini. Oğlanın sıcaklığının yanında benim kalbim de atmaya başlamıştı, heyecanlanmıştım birden, her zaman böyleydik ancak kuyruklarım onu rahatsız etmiyor gibiydi. Mutluyduuum! Yürümemizin en güzel yerinde biti vermişti bu üzücüydü ama olsun. Kahve kırmızı hani kuru kırmızı kalemi alıp dilinizde hafif ıslattığınızda bordoya kaçan cıvık rengi gibi hoş tatlı bir renkte tuğladan evler kapamıştı önümüzü. Yolumuz burada bitti derken bir rüzgar hafiften titretmişti bedenimi son bahardaki yapraklar gibiancak hemen üstümü örttü önce kuyruklarımı kapatmamı söylemişti, istesem onları silip atardım da ancak bana onları sakla demişti. Onları seviyor muydu? Onları çocukluğumdan beri neredeyse hiç usanmadan vücudumun bir parçası gibi kullandım. Beni bir ucube yada kahpe olarak görmediği için bile onun yanında olabilirdim. Bana davranışının aksine Victor'a devlet kapısı gibi bir suratla bakmıştı. Şaşırmıştım içi kürklü ceketine sarılırken. Kuyruklarımı kadınların kullandığı aksesuarlar gibi kıyafetimin bir parçası gibi etek vari bir şekilde belime sardım ne olur ne olmaz diye. Belki yine bir rüzgar eserde ceketin önü açılırdı. Hava sıcaktı ancak benden bu kadar basit bir şey yapmamı istiyorsa yapardım, ne olurdu sanki bi kendimi sarıp sarmalasam çok muydu? Ancak içime sinmemişti bir şey Raven'a bakıp gözlerine diktim gözlerimi ancak utanıp hemen yere çevirdim başımı. Nazik elleriyle tuttu çenemi güler yüzle karşıladı beni, gözlerimi kaçırdım utanmıştım. Nazik bir şekilde "Bıyık gibi çizgilerin var, kuyruklarında var. Çok güzelsin her parçanla, özel ve tekil olarak." demişti. İşaret parmaklarımı bir birine getirip laf altından "Holo'ya karşı çok naziksin ama Victor'a karşı da öyle olmalısın bence... Holo seni nazik kral gibi gördü hep, nazik birisi olmalı Raven. Holo onu o şekilde seviyor..." demiştim. Hiç bir şey söylemedi. Belki de erkekler arasındaki muhabbete girmemem gerekirdi. Efendi, kahya arasındaki ilişki bundan farklı değildir belki de... Olması gereken bu olmalıydı, nazik kralım hata yapamaz.
Holo[Öldü]
Holo[Öldü]
Korsan
Korsan

Mesaj Sayısı : 7
Kayıt tarihi : 01/12/13

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer] Empty Geri: Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer]

Mesaj tarafından Wictor Wondla[Öldü] Cuma Ara. 06, 2013 5:54 am

Yetmemiş miydi Efendisini kaybetmenin utancı? Yetmemiş miydi bu kadar çektiği acı? Kendi doğduğu yerde sürekli küçük görülmek, ikinci sınıf yerine bile konmamak yetmiyor muydu? Artık mutlu bir hayatı olamaz mıydı? Kaderdeki yazıya uymak gerektiğini yıllar önce anlamıştı ama bu, kaderi ve onun getirdiklerini seviyor olmak zorunda oluşumuzu gerektirmezdi.

Kader denilen şey neydi? Kader, biz daha doğmadan, hatta planlanmadan önce bizim hayatta ne yapacağımızı belirten şeydi. Ondan saklanabilirdiniz, onu erteleyebilirdiniz ama asla ondan kurtulamazdınız. İstediğinizi yapın, o daima kaderinizde yazılıdır. "İstediğimi yaparım" düşüncesi de en büyük yanılsamadır. Tanrı ne isterse, onu yaparsınız. Kaderiniz neyse, odur. Bu satırları okurken aklınızdan şu anda özgürlüğünüzü kanıtlayabilecek yüzlerce hareket geçiyor belki de. Onları yapmanız ya da yapmamanız da kaderin oyunudur. Bunu asla unutmayın.

İşte Wictor, bu Kader'in en iyi kurbanlarından biridir. İkisi de birbirine son derece saygılıdır. Kader ne yaparsa yapsın, Wictor ona karşı koymadan onunla beraber yüzmeye çalışır. Kader ise, ona sürekli farklı akıntılar çıkartır, ama yine de akıntının onu götürdüğü asıl yer, gitmesi gerektiği yerdir. Bu sebeple ikisinin de birbirine sonsuz saygı duyduğunu söyleriz. Fakat bu, birbirlerini sevdikleri manasına gelmiyor...

Kader onu efendisinden ayırmış, sonrasında ise tekrar birleştirmişti. Üstelik artık efendisini koruyabilecek kadar güçlüydü. En azından öyle düşünüyordu. Yolculuğu süresince bir çok eğitim almıştı. Kılıcını kullanmasını öğrenmişti, efendisini koruyabilmek için. Ama elinden hiç bir şey gelmiyordu burada. Burası neresi mi? İşte hikayenin o kısmına geliyoruz.

O anda bir gemidelerdi. Kaçak bir biçimde binmişlerdi, neden bilinmez. Bunun yerine üç kişi için ufak bir gemi tutulabilirdi. Fakat saygıdeğer sosyopat Kahya, efendisinin sözüne karşı çıkmamış, sakince binmişti gemiye. Ve Kuzey soğuk olur demişlerdi ona. Düzgün giyinmesi gerektiğini. Kim söylediyse, hayli sağlam bir yalancıymış belli ki. Sıcaktan geberiyordu karı-koca ve kahyaları. Buz Kule'nin donmuş duvaları bile ona kurtuluş gibi geliyordu. Bir çok farklı ortamda hayatta kalmayı öğrenmiş olan Wictor için bile lanet bir sıcaktı bu. Bunaltıcı ve susatıcı. Sıcaktan daha kötü şeyler de vardı elbet. Misal, yakalanmaları gibi. Kaçak girdikleri gemide en sonunda bu da başlarına gelmişti. Wictor'un aklında idi yakalanabilecekleri fakat olmuştu. Kader yine onlara güzel oyununu oynamıştı. Bakalım akıntı bu sefer nereye götürecekti onları?

Akıntının götürüşü var ya hani? İşte orası belli olmuştu. Mahzenler. Bu karara nasıl bu kadar hızlı atladık? Şöyle oldu; Efendi Raven'ın koruma içgüdüsü harekete geçince hızlıca iki adamı aldı. Fakat devamı olmadı. Geminin Kaptanı durdurmuştu onu. Wictor'un ise yapabileceği hiç bir şeyi yoktu. Kılıcı ile bir iki kişiyi alabilirdi fakat ancak efendisi izin verirse. Eğer o hayır derse durmak zorunda kalırdı. Kaptanın emri ile de hepsi mahzene atılmıştı. Elbette ki mahzendeki hücrelerinde Raven'ın ilgi gösterdiği kişi Holo denilen dokuz kuyruklu tuhaf kadındı. Efendisinin ona olan duygularına anlam veremiyordu. Yani bunun aşk olduğunu biliyor, efendisinin içinde yanan bir ateş olduğunu biliyordu bu duyguları hiç bir zaman tatmasa da. Fakat nedenini anlamıyordu. İnsanlar niye kendilerine bu denli eziyet ederdi? Aşk denilen, sevgi denilen basit şeyler uydurup buna taparlardı? Hiç anlayamamıştı, anlamak da gerekmiyordu. O bir Kahya idi, işleri halleder, efendisine ters gideni öldürürdü. Onun işi anlamak veya sorgulamak değildi, görevini yerine getirmekti.

Wictor köşede oturmuş, düşünmeden ve hissetmeden sadece otururken gelmişti şu tuhaf adam. Geldiklerini ilan etmiş ve gitmelerini söylemişti. O da takılmıştı efendisinin peşine, kaderine mahkum zavallı bir biçimde gezerek. Getirildikleri, daha doğrusu fırlatıldıkları ada, soğuktu. Sonunda lanet olası sıcaktan kurtulmuşlardı. Belki de sadece gece olduğu içindi. Bunu ilerleyen saatler gösterecekti, kelimenin tam manasıyla.

Az önce soğuk mu geçti? Hayır, yok öyle bir şey. Doğan güneş yine içlerini kavurmaya başlamıştı. Hani içim ısındı derler ya insanlar azıcık güneş görüklerinde, tam da bu üçlünün çektiği olaydı şu anda. Fakat içlerine dolan ısı güven veren insanın hoşuna giden bir ısıdan ziyade Ceketini koluna alan Raven'ı taklit etti Wictor. Uzanıp efendisinin ceketini almayacaktı elbet, eğer kendisini ona öyle bir şey yapmasını emretmez ise. Normal bir hizmetkar yapabilirdi ama o normal statüsünü hiç bir biçimde paylaşmıyordu.

Bir hizmetkar olmayabilirdi ama emirleri uygulardı. Bu sebeple Raven'ın verdiği emre itaat etti. Kendisinden erzak almasını istiyorlardı. Kafası ile onaylayacaktı bu emri ve kalan gücüyle meydandaki yerlere bakacaktı. Fakat önce eşyalarını kontol edecekti. Parasının ne kadar olduğuna, neyi alabileceğine bakacaktı. Sonra da etraftaki dükkanları kontrol edecekti. Öncelikli olarak su bulmaya çalışacaktı. Eğer bu sıcakta böyle yolculuk edecekler ise, suya çok ihtiyaçları olacaktı. Sonra ise yağ ve karbonhidrat ağırlıklı malzemeler gerekiyordu. Hayatta kalmak için öğrendiklerinden bunları hatırlıyordu. Bakalım neler bulacaktı Kahya, Kader ve Tanrı ona ne gösterecekti?
Wictor Wondla[Öldü]
Wictor Wondla[Öldü]
Korsan
Korsan

Mesaj Sayısı : 7
Kayıt tarihi : 25/11/13

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer] Empty Geri: Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer]

Mesaj tarafından The Clown King Buggy C.tesi Ara. 07, 2013 10:45 am

Serin rüzgarlar uçururken saçlarınızı, kasabanın içinden dışarı baktığınız da garip bir manzara ile karşılaşıyorsunuz. Soğuk rüzgarlar, kasabanın dışındaki sıcak hava ile birleşip ıslak bir bariyer oluşturmuş gibiydi. Bu ıslak bariyer gök kuşağının renklerini taşıyordu. Sanki şehir bir güç kalkanın içinde gibiydi...

Holo ve Raven şehrin içine ilerlemeye karar vermişlerdi, ama bir gariplik vardı, dükkan sahipleri heyecandan ziyade bir sıkkınlık taşıyorlardı. Dükkanlarını açmış, içeride oturuyorlardı. Ne bir bağırışma ne de bir satış isteği. Ne olacaksa olsun havalarında dükkanlarında oturuyorlardı. Belki de son zamanlarda hiç iş olmuyordu buralarda. Meraklanarak yürüdü Holo ve Raven. 10 dakikalık bir yürüyüşten sonra şehir meydanına vardılar. Geçtikleri yolun aksine, burası cıvıl cıvıldı. Şehrin tam ortasında kırık bir fıskiyenin(Fışkiyeyi kim kırdı?) gökyüzüne uzanan, daha yere ulaşmadan buharlaşıp gök kuşağı bariyerine katılan suları altında yürüyen halk, yer altına uzanan merdivenlere yürüyorlardı. Kasabanın tüm halkı burada idi sanki, herkes bir şeylerden konuşuyorlardı. Kulaklarınız 2 kelimeyi sık duymaya başlamıştı.
"Devrimciler." ve "Amiral."...
Konuşmalar anlamsızdı ama neredeyse herkes bu kelimeleri zikrediyordu bir kere...

Raven'dan aldığı emirleri uygulayan Wictor ise, şehrin başka bir kısmından merkeze ilerlemişti. Yolda eşyalarını kontrol etti. Ve cebinde 240.000ß'si olduğunu saydı. Kılıcını düzeltti ve yürümeye devam etti. Kalabalık kasaba meydanında hemen Raven'dan aldığı emirleri takiben birilerine Terzi, taverna ve denizci karakolunun yerini soracaktı. Yürümekten ve konuşmaktan ziyade etrafı inceleyen birine sorduğunda Fıskiye'nin 4 tarafında bulunan ve aşağıya inen merdivenler gösterilmişti.
"Aşağıda her şeyi bulabilirsin. Şehrin üstü yaşanmayacak kadar sıcak, bazen de soğuk ama aşağıda başka bir şehir var. Tüm dükkanlar ve denizci karakolu oradadır." diye cevap almıştı...
The Clown King Buggy
The Clown King Buggy
Anlatıcı&Onaylayıcı

Anlatıcı&Onaylayıcı

Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 02/11/13

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer] Empty Geri: Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer]

Mesaj tarafından Raven Wonderland[Öldü] C.tesi Ara. 07, 2013 12:21 pm

Dünya yüzlerce parçaya ayrılmıştı, karalar denizler denizlerin altında ve gök kubbenin yanında olanlar, her bir parçası ile her insanı en azından bir kez bile olsa şaşırtmaya yetecek kadar ilginç güzellikler barındırıyordu yüreğinde arz. Geleli çok olmamıştı adımları onları çöl gibi bir yerden, etrafında bariyer olan bir kasabaya taşımaya yetmişti. Dakikalar saatler, saatler ise günler gibi geçmişti, ne kadar yazık ki bazen aylar yıllar hayatlar saniyede tükenirken dakikalar saniyeler geçmiyordu. Akrebin yel kovanı kovalayışı kimi zaman çok uzun sürüyordu. Basitti belki de göreliliğin şu an içinde bulundukları durum ile anlatılması ancak bir o kadar zor bir şeydi bu yaşayan kişinin gözlerinin içinden bakınca. Yaşaması anlatmasından daha zordu bundan doğal da bir şey yoktu, kendi hayatlarımızı kan mürekkebine batırıp yazmak okumaktan çok daha zordu. Sonu geldiğinde ise ustalaşmış olduğumuz yazım kabiliyetinin bu şekilde yitip gitmesinin acısını yaşamakta bir o kadar zordu. Zor olmaması saçma olurdu, insan bedenini öteki dünyanın soğuk ellerine teslim ederken sevinerek gidecek değildi.

Mantığa aykırı gelmesine rağmen ölürken sevinen insanlarda tanımıştı Raven, belki de öldükten sonra olacaklar için seviniyorlardı. Öncelikle kendi canını arkadaşları için veren bir adamın onların kurtuluşunu gördüğünde yüzündeki buruk tebessümü ele alalım yada onuru için yüreğini kaburgalarını parçalayıp söken yaşlıca bir adamı ele alalım. Basit bir iki sözcükle sevdiklerine veda edip güler yüzle midesini yarıp kendini ölümünün ellerine bırakmış. Bunun için eminim ki ondan büyük onur yoktu, ancak mutlu olmasının sebebi o ölürken onurunu dikili taş gibi meydana koyup gitmesi değildi elbette. Bazıları belki anlamıyordu ancak onun mutlu olmasının sebebi elbette ölümünü göz yaşları içinde bekleyen kadınlar ve içkileri ile kutlayan adamlardı. Hiç sevgisinin değerini kalbinde hissettiremediği oğlunun ondan değerli olarak gördüğü öğrencilerini saygı ve nezaket ile kucaklayışını görmekti. Bıraktığı hazine Wictor ve Raven için gururun tatlı ağırlığı ve ölümden sonra arkalarından bırakması gereken kişilerin nasıl olması gerektiği ile ilgili küçükten bir öğüt olmuştu.

Su damlacıklarının bir yukarı bir aşağı yalpalayışını gördükçe eylül yağmurları zihninde hücum etmişti ancak anıları içinde kaybolmasına izin vermeyen ellerle sarılmıştı eli ve belinin bir kısmı. Gözlerinin dalıp gittiğini fark edince kendine geri gelmişti; isteyerek mi yapmıştı artık onu ondan daha iyi gözlerinde anladığı için yoksa sadece şans mı bilmiyordu ancak o dalıp gittiği an içerisinde bazı gördüğü şeyler zihninde hafiften yer buluyordu. Sıcaktan veya başka bir sebepten bitap düşmüş insanlar, işlerini yapmak istememeleri anlaşılabilir dükkanlardaki satıcılar. Mahmuzlu çizmelerini bir on dakika kadar tınlatarak yürürken ondan bundan muhabbet etmeyi ihmal etmemişti ikili.
"Belki de şöyle yeşili bol bir adaya yerleşmemiz gerek."
"Çok sıcak olmasın, Holo sıcağı pek sevmez ama soğukta olmasın Holo soğukta yemek falan yapamaz... Sanırım Holo genel olarak yemek yapamaz aptal Holo."
"Yemek işlerini Wictor halleder."
"Holo kendi eliyle yemek yapmak istiyor kuzgununa."
"Holo yemek yapmak zorunda değil, istemediği hiç bir şeyi hiç kimseyi yapmak veya görmek zorunda değil."
"Peki Holo Raven için ne yapacak?"
"Ne yapmak istersin?"
"Şey..."
"Ihm?.."
"Belki diyorum..."
"Belki?..."
"Şey Holo tilki kuyruklarını çok sever, böyle küçük küçük bir tane daha..."
"Dokuzdan fazla kuyruk pek bilmiyorum... Bazen ağır geldiklerini söylemiştin..."
"Öyle demek istemedi Holo! Şey demek istedim..."
"Ağ, sıcak mı bastı, yüzün kızarmış."
"Raven çok kalas."
"Ne kalası, hağ!"
"Beyaz saçlı ve beyaz gözlü tilki gibi kulaklı çocuklar yaparım bende Raven için!"
"Daha da çok kızardın."
"Holo'yu dinlemiyor musun!"
"Şurada bi fıskiye var, birileri kırmış gerçi."
"Sana diiiyoooruuuum!"
"Eğer bir gün o fıskıyenin kırılmasını olmadan önce engelleyebilecek kadar güçlü olursam. Belki bir gün lanetli soy adım peşimi kovalasa bile Holo'yu ve Sona'yı koruyacak kadar güçlü olursam, evet o zaman."
"Sona-aa?"
"Kızımız."

deyip bir birlerine iyiden iyiye sarılmıştı ikili. Holo başını Raven'ın omzuna yasladığında sağ kulağı kedilerin arada bir yaptığı gibi seyirmişti. Önlerinde duran fıskiyeyi izlemeye başlamıştı genç ikili. Yerden saçmalar halinde su yükseliyor en tepeden aşağıya inemeden bitip gidiyorlardı köyün girişini sarmalamış duvara. Garip bir yerdi burası, içteki kasaba bir o kadar canlı ve yaşanacak bir yerken dış memleket tamamen alakasız bir şekilde; etrafta dolanan insanlara bakıyordu kulaklarının üstünden Holo hiç ayırmadan gözlerini fıskıyenin sularının rüzgarla bir olup gök yüzünü sarıp sarmalayan renklere dönüşmesini izlerken. Biraz adice gelmişti Holo'yu yüzünü gizlemek için kullanması keza bunu anlamasını da istemiyordu. Bu sırada genç kız bir şeyler anlatıyordu. Pek dinleme fırsatı bulamamıştı. Etrafta devrimciler ve amirallerden bahseden insanlar vardı ve bu durum bir an için genç adamı tedirgin etmişti. Donanma karargahından çok uzakta olamazlardı. Bu iyi değildi. Telaş içerisinde etrafa son bir kere daha göz attıktan sonra Holo genç adama "Beni seviyorsun hala değil mi?" dediğin elini başının yanından attıktan sonra "Saçmalama." demiş ve kızı sürüklercesine en yakındaki tavernayı aramak için adımlamaya başlamıştı yüzünü sevgilisinin başına yaslamış bir şekilde. "Üzgünüm, seni dinleyemedim..." demişti gözlerini devirip ancak kız hiçte üzgün görünmüyordu. Yeniden anlatacak gibi duruyordu.
Raven Wonderland[Öldü]
Raven Wonderland[Öldü]
Korsan
Korsan

Mesaj Sayısı : 7
Kayıt tarihi : 15/10/13

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer] Empty Geri: Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer]

Mesaj tarafından Holo[Öldü] Paz Ara. 08, 2013 12:27 pm

İnsanlar açık veya yokluk çekmeden diğerlerini anlayamaz anlamasını beklemek en büyük haksızlık olurdu. Tependeki güneşi tanrısal bir bulutun örtmesinin verdiği farklılıkla bir insan normal insanları nasıl anlayabilir yada ölümden kaçarken seni koruyan iç içe geçmiş protein halkalarından yapılma bir örgünün o küçücük dehlizin girişini kapamasını açıklayamazken insan nasıl olur da inanabilir tanrısal gibi bir varlığın adaletten bahsettiğine. Acınası güzelliğinin altında aslında korkak bir kediden farksız görünüyordu gözlere, tanrı olmak yalnızlık mı demekti. Çok mu zekiydi tanrı yada zekadan gram bile bulunmayan beyninde bir şeyleri döndürüp dolaştırıp esasında insan olmaya çalışan birisi miydi. Belki de tanrı bendim aslında, öyle bir gerçeklik yaratmıştım ki hüznün olmadığı boş dünyamdaki yalnızlığımı kapatmak için insanların arasında dönüp duruyordum. Belki de en büyük yalancı bendim. Halkamın içerisinde oturduğum yalnızlığım basit bir ilüzyondu belki de. Tepemde dönüp duran rüzgar aslında yalnızlığımı gidermek için yaptığım bir yanıltmacaydı. Her şey belki o an anlamlanırdı, dünyada herkese adalet vermesi gereken kişinin kendini bilmemesi sonucu aptal gibi davranıp hiç olmaması gereken yerde hiç konuşmaması gereken kişilerle aşık atarken kayıp düştüğünü ve düşkünlüğünün şaraplarında sarhoşken uyuduğunu.

Adalet korkulası bir şeydi, tanrısal adalet ise bam başka. Kasabanın dış kısımlarında şö rüzgarı vari esen sıcak hava bedenleri kavururken içlere gittikçe serinleyen bir hava hakimdi. İçeridekiler gerçek müminler miydi yoksa sadece şanslı doğmuş gafiller mi? Bunu bilemezdik, ancak öyle olsa bile adalet neredeydi. Her adımda emin olunacak tek şey tanrının adalet ve sevgisinden korkulması gerektiğiydi. Sevdiklerine hediyeler verip, ona tamah etmeyenleri yeren bir tanrıdan korkmak gerek sevmek değil. Saygı değil nefretin körüklediği korku gerek. Henüz farkında değilim belki de kim olduğumun, belki de tanrının farkındaydım sadece yeni anlamıştım. Hayatı belki de anlamak için dışarıda gezmek gerekmişti. Mutlu olmak için onu aramak mı gerekirdi yoksa mucize gibi bir anda nereden geldiği neden geldiği belli olmayan birisinin peşinden sürüklenmek için mucize gibi şeylere karşı inana benliğimi ben mi yaratmıştım. Belki de görünene inanmalıydım, sadece basit bir insandım ve tanrı yoktu. Bedenim yanan bi küredeki elektriksel alanda rastgele birleşmiş amino asitlerin evrimsel bir şekilde ilerleyişinin sonucuydu. Mantığım alsa da ruhum bu mantığı kabul etmeyecek gibi görünüyordu. Cennette ademin elmayı almasının sebebi aşksa aşk tanrısaldır. Tanrısal bir durumun içerisinde sürüklenip gelmişti bu ada Holo. Neden sevdiğini bilmediği birisinin peşinden yürüyerek gelmişti, korkakça birinin yanında sürüklenmişti ve ona ihtiyaç hissetmişti.

Ruh gibi beden de bazen ihtiyaç duyuyordu hiç tanımadığı yada zihninde tanıdığı bir bedene. İnsanı tanrıdan ayıran özellik bu olmalıydı, ihtiyaç duyması. Nasıl tanrının yazmaya yada yapmaya çalışmasına gerek olmayışında sadece söylemesi yeterliyken bizim bir gerçeklik yaratmak için didinmemiz gerektiği gibi. Kimse en iyi değil, kimse en kötü değil. Hiç birimiz başka birimiz değiliz. Ne kadar sevmesekte nezaket en büyük erdemi Adem ve Havva'nın çocuklarının. Bileklerin güçlü olsa da ruhunu göremediğin birisi ile atışmak ne kadar saçma. Anlayamayacağım şeylerle savaşmak komik ve gülünç. Kasımda yağan yağmurlar gibi yükselen buharın geri çıkışına kadar olan sürede basit ama güzel bir konuşma. Tanrı belki duyguları anlayamaz ancak düşünebilir. Korkutucu rüyalarımızın katıksız mutluluğuna aşk denir.

İnsan anlatamaz sevdiğini yada birisi ona aşık olduğunu söylediği zaman çok geçtir. Mutluluk aşk gibidir belki de aşk mutluluk gibidir, birisi sizin bakışlarınızdan bunu söyleyebilir ancak söylemez. Siz bakışlarınızın farkına vardığınızda zaten aşık veya mutlusunuzdur. Cıvıtmak değil, en saf şekli ile insanlara anlatmaktır gerçek benliğini düşüncelerinin açık havuzlarında. İnsan bedeni mariana çukuru vari karanlık ve ıssız. Biraz kuru biraz karanlık bazen de en güzel ışıldakların dans ettiği bir kara delik. Onu seviyordum, onunda beni sevdiğini biliyorum demek saçmaydı ancak bunu hissedebilirdiniz.

"Belki de şöyle yeşili bol bir adaya yerleşmemiz gerek."
Evet bu güzel olurdu, rüzgarı tenimde hisseder yağmuru kucaklardım.
"Çok sıcak olmasın, Holo sıcağı pek sevmez ama soğukta olmasın Holo soğukta yemek falan yapamaz... Sanırım Holo genel olarak yemek yapamaz aptal Holo."
"Yemek işlerini Wictor halleder."
Önemli olan benim yapmam şapşal.
"Holo kendi eliyle yemek yapmak istiyor kuzgununa."
"Holo yemek yapmak zorunda değil, istemediği hiç bir şeyi hiç kimseyi yapmak veya görmek zorunda değil."
İstediğim için yanındayım sevgilim.
"Peki Holo Raven için ne yapacak?"
"Ne yapmak istersin?"
Göğsüne kulağımı koyup nefesini dinlemek isterim.
"Şey..."
Söylemek çok zor.
"Ihm?.."
Anlamamazlıktan gelme.
"Belki diyorum..."
"Belki?..."
Anla artık.
"Şey Holo tilki kuyruklarını çok sever, böyle küçük küçük bir tane daha..."
"Dokuzdan fazla kuyruk pek bilmiyorum... Bazen ağır geldiklerini söylemiştin..."
Sanki öyle bir şeyin imkanı var, biliyorsun ne dediğimi.
"Öyle demek istemedi Holo! Şey demek istedim..."
"Ağ, sıcak mı bastı, yüzün kızarmış."
Evet çok sıcak ama daha sıcak.
"Raven çok kalas."
"Ne kalası, hağ!"
Tam bir kalas.
"Beyaz saçlı ve beyaz gözlü tilki gibi kulaklı çocuklar yaparım bende Raven için!"
"Daha da çok kızardın."
Çok sıcak.
"Holo'yu dinlemiyor musun!"
"Şurada bi fıskiye var, birileri kırmış gerçi."
Neden cevap vermedin...
"Sana diiiyoooruuuum!"
"Eğer bir gün o fıskıyenin kırılmasını olmadan önce engelleyebilecek kadar güçlü olursam. Belki bir gün lanetli soy adım peşimi kovalasa bile Holo'yu ve Sona'yı koruyacak kadar güçlü olursam, evet o zaman."
Sona-aa?
"Sona-aa?"
"Kızımız."
Güzel olurdu.


Kulaklarında hafif bir kaşıntı kalbi tereddütsüz aklı ise anlam veremediği bu duygusallık ile onu büyük ihtimalle dinlemediğini bilerek başını omzuna koydu. Kaşıntı biraz ağır basınca ilginç görüneceğini bilse de bir iki kere ileri geri oynattı kıkırdağından. Gözleri yükselen damlacıkları izlerken hafiften uykusu gelmişti sıcak ve soğuğun insanı ruhsal dinginliğine götüren yolunda. Kulağında eskiden kalma bir ezgi vardı, bazen duyardı bunu. Etrafındaki büyükler ona mutlu veya mutsuz olduğunda ancak içinde sadece huzur olduğunda müziği duyabilirsin demişlerdi. Korkutucu güzel bir ezgiydi, korkusuzca içindeki her şeyi söyleyebilecek kadar onu güçlendiriyordu. Gözlerini bir iki kere açıp kapadığında dudaklarını ısırarak konuşmasına başladı. Bazen hüzünlü bazen mutlu bir hava içindeydi ancak geneli hüzün kaplıyordu sözlerinde. "Küçükken baba dediği birisi vardı Holo'nun ama o ona kötü davrandı. Etrafında hiç kadın yoktu ve tanıdığı herkes Holo'ya kötü davrandı. Belki tiksineceksin ama hiç birisi nazik değildi, belki beni bir daha sevmeyeceksin ama Holo hep seni sevecek. Holo seni çok seviyor ancak korkuyor eğer diğerleri gibi olursan sana zarar vermekten. Raven her zaman Holo'ya karşı nazik davrandı, onu korudu ve sevdi. Ona nazik davrandı... O emir beklemedi hatta bazen serdi bazen aldı ama hep Holo'yu düşündü. Bu nedenle onu bırakmasın Raven, onu bırakma çünkü yalnız olunca çok korkuyor... Umarım... Umarım... Holo'yu hala seviyorsun, Beni hala seviyorsun değil mi?" demişti ancak beklediği gibi bir tepki almıştı. Pek nazik olmasa da özür dileyerek onu başka bir yere sürüklemişti. Bu nedenle biraz şaşırmış olsa da genç kız üzgün değil hatta belki de duymadığı için çok mutluydu. "Şey dedim." derken dudağını ısırdı. Gözlerini sevgili eşine dikti başını omzundan kaldırmadan. "Holo seni çok seviyor. Holo'nun ne yaşadığını biliyorsun, kimlerle... Sen özelsin, keşke baba denen adam yerine sen olsaydın onun hayatında. Nazik birisisin, özel olmasını istediği-ii-iim birisi... Bu nedenle sen onu sevmesen yanında görmek istemesen bile dilediğin şekilde o seni takip edip koruyacak..." demiş ve genç adamın yanağına bir öpücük kondurmuş iki eliyle kolunu sarmıştı.


Sevgiler; R.I.P. Kenshin, R.I.P Anna Green, R.I.P Yuhi Shininten, R.I.P Frank Dye sevgili Hood tayfası anısına. 2008-2010
Holo[Öldü]
Holo[Öldü]
Korsan
Korsan

Mesaj Sayısı : 7
Kayıt tarihi : 01/12/13

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer] Empty Geri: Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer]

Mesaj tarafından Wictor Wondla[Öldü] Perş. Ara. 12, 2013 10:26 am

Asla bir filozof olamadı Wictor. İnsanların basit duygularından daima yoksun yaşamıştı. Aşk gibi duyguları asla tadamamıştı, nefretin verdiği gücü hissedememişti. Sadece küçükken öfke hissetmişti. O da ailesinin onuru içindi. Yani asla kendisi için bir şey hissedememişti. Duygulardan arındırılmış yaşamıştı. Bu kendi seçimi değildi. Buna müdahale edemezdi. Kimse edemezdi.

İnsanın yürüyeceği yol ve sonunda çıkacağı yer bellidir. Fakat o yolda nasıl yürüyeceğimizi biz seçeriz. İnsanların bu hakkı vardır. Bu onların yeteneğidir. Kadere baş kaldıramazlar belki, yollarının dışına çıkıp yürüyemezler. Fakat o adımları nasıl, ne şekilde atacağı, insanın kendi seçeneğidir. Wictor, yolunun kimin tarafından belirlendiğini bilmiyordu ama kimin yanından yürüdüğünü biliyordu. Yolları ayrılmış olsa da bir süre için, yine beraberdiler. Kaderin yolları ile ilgili başka bir şey daha, bir yol daima başka biriyle kesişirdi. Daima. Hiç bir yol sonsuzluğa tek başına gitmezdi.

Sahi, yol biter miydi? Bitince yürüyene ne olurdu? Çürür müydü? Havaya mı karışırdı? Daha yüce bir varlık onu yanına mı alırdı? Yoksa yepyeni bir yol mu başlardı? Evet, bu seçenek güzel duruyordu. Yepyeni bir hayat. Tamamen farklı bir varlık olarak tamamen farklı bir yolda. Belki... Keşke.

Yolda yürürken düşüncelerinin yine aklından fazla uzaklaştığını idrak etti Wictor. Bu sıralarda bolca olmaya başlamıştı bu. Yine de bir kavgada kendisine engel olmayacağını düşünüyordu. Bunun için eğitilmişti. Kendisinde var olan tek şey sadakat duygusuydu zaten. Bunu da yok edebilecek bir şey var mıydı? Peki yok olsaydı ne olacaktı Wictor? Boş bir kabuk, belki. Takım elbise giyen ve elinde kılıcı olan bir kahya kabuğu mu? Zaten olduğu şey biraz da öyle değil miydi? İçinde sadece bir duygudan ibaret olan basit bir kabuk değil miydi? Onunla ilgili her şey, aslında bir yalan değil miydi? Yaptığı hareketlerin hepsi, düşünceleri, duyguları. Efendisini koruyabilmek için yapıyordu her şeyi.

Efendisini hayatta tutmak için sadakatten önce gıda gerekiyordu. Bunu da bir şekilde sağlamalıydı. Cebinde hayli para var gibi görünüyordu. Hiç iyi olamamıştı şu para işinde. Politika siyaset, para... Bunların hepsi yalan söylemenin sanatlarıydı ve bunlardan hiç anlamıyordu. Kimliği için yalan söylemek başka bir şey, bir ülke üzerinden oyun oynamak farklı bir şeydi. Kendi ülkesinde en son savaş çıktığında, yöneticilerin ülkenin kaderini belirlemek için olmayan olaylar hakkında yalan söylemeleri ana sebepti. Tabi daha farklı iç olaylar da vardı, o kadar da önemli olmayan. Daha doğrusu Wictor'un filtresinden geçmeyen olaylar. Bu ülkede ise henüz bir yalan görmemişti. Gerçi daha yeni gelmişti ya, olsun. Parasını kontrol ettikten sonra, en yakındaki şahsa sorduğu soruyla gideceği bir sonraki mekanı teyit etmişti. Efendisinin başının fazla belaya bulaşmamış olması dileğiyle yolunu planlamıştı. Adamın söylediği aşağıdaki şehre gidecek ve orada düzgün gıdalar bulmaya çalışacaktı. Belki bu ülke için farklı, özel kıyafetlerde bulabilirdi.
Wictor Wondla[Öldü]
Wictor Wondla[Öldü]
Korsan
Korsan

Mesaj Sayısı : 7
Kayıt tarihi : 25/11/13

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer] Empty Geri: Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer]

Mesaj tarafından The Clown King Buggy Cuma Ara. 13, 2013 8:55 pm

Uğultu kaplarken kulaklarınızı, şehrin meydanında ufak bir deprem oluyordu. Herkes yürüyordu, herkes bir yerlere gidiyordu. 7 rengin aydınlattığı kırmızı, mor arası binalar 7 renge boyanmış güzel bir manzara sunuyordu size. Serin rüzgarlar arada bir dalgalandırıyordu bariyeri, bu da şehrin 7 renk içinde dans etmesine neden oluyordu.

Kırmızı bir ışık Holo ve Raven üzerinde dans ederken, Raven Holo'yu önüne siper etmiş, Holo'nun konuşmalarını ise kulak arkası etmişti. Gözleri Taverna arıyordu. Yeşil bir ışığın aydınlattığı çürümeye yüz tutmuş bir tabelada yatak ve bira  kupası işareti gördü, ama bina da tabela gibi çürümek üzereydi. Bütün insanlar şehrin altına iniyor gibi görünüyordu, şehrin üzerindeki dükkanlarla ilgilenenler, kıyafetleri yırtık pırtık, sokakta yaşayan adamlardı.

Wictor ise aldığı cevap üzerine yer altına doğru ilerlemişti. Merdivenlerden aşağı indiğinde şaşırmaktan alıkoyamamıştı kendini. 10 metre kadar aşağı inmişti belki, ama adamın dediği gibi aşağıda yeni bir şehir vardı. Merdivenler biter bitmez, aşağıda 2 adet denizci bekliyordu, gelenlere selam verip danışmanlık görevi görüyorlardı. Görevleri güvenlikten çok danışmanlık gibi duruyordu. Güler yüzlü, sarışın ve sempatiktiler. Sol tarafta sırasıyla; manav, kasap, fırın, restoran vardı. Sağ tarafta ise terzi, demirci, taverna ve silah dükkanları dizilmişti. Her bir dükkanın önünde bir zetsuyo(Marine askeri olmak için yetişen küçük çocuklar.) vardı. Camdan gördüğü kadarıyla, içeride satış yapan Marine askerleri vardı. Tüm dükkanları denizciler işletiyor gibi görünüyordu. Dükkanlar boyunca ilerleyen Wictor 200 metre kadar ileride Denizci karargahını görecekti. Sarayımsı yapımıyla, meydanın ortasında yükselmiş, yere bağlanmıştı. Önünde 1 heykel ve bir anıt vardı. Heykel genç bir denizciye aitti. Kel tasvir edilmiş, çenesinde keçi sakalı olan kaslı bir denizci gibi görünüyordu. Heykelin alt kısmında "Şehrimizin kurucusu Tuğ-amiral Boden Mann'e ithafen yapılmıştır." yazıyordu. Onun yanında ki anıtta ise "Şehrimizin kurtarıcısı ve havalandırma sistemini yapan Tora Ken'e ithafen yapılmıştır." yazıyordu. Kalabalık yollar, ara yollarda yürüyüp Marine karargahının arkasına doğru yol alıyordu, herkes tek bir yöne gidiyor gibi görünüyordu. Eğer Wictor yukarı bakacak olursa, yer altı şehrinin dev bir haritasının yerin altına, yani yer altı şehrinin tavanına çizildiğini görecekti. Wictor'un girdiği merdiven yer altı şehrinin girişiydi, çıkış ise sağda ve solda olmak üzere 2 tane idi. Diğer bir giriş ise marine karargahının arkasında idi.
The Clown King Buggy
The Clown King Buggy
Anlatıcı&Onaylayıcı

Anlatıcı&Onaylayıcı

Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 02/11/13

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer] Empty Geri: Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer]

Mesaj tarafından Holo[Öldü] Paz Ara. 22, 2013 3:03 pm

Lacrimosa Latincede yeni doğan güneş anlamına gelirdi, uzakta bir yere herkes için güneşin doğmadığı bir dünyanın adaletsizliğinden bahsederdi şarkı aslında. Genç yaşında çok şey başarmış bir idealistin yolunu yıkayan bir adamın kral suyunu nasıl her gün kulağından döktüğünü anlatırdı. Korkutucu ve üzücü bir şarkıydı, Holo'yu korkuturdu. İnsanlar onu sadece duygularının yönettiği aptal bir kız olarak düşünürdü ancak onun sıfatlarından birisi de Bilge Holo'ydu. İnsanlar onun ne düşündüğünü kolayca anlayabildiğini zannederdi ancak her şey alavere dalavereydi, aşk ve hüzün sadece bir illüzyondan ibaretti. Güzel bir hayalin içinde süzülmek onu pek üzecek gibi görünmüyordu keza bundan mutluydu. Söylediklerine vereceği cevabı beklerken dilini ağzının içinde bir o yana bir bu yana döndürüp duruyordu. Kulakları avının sesini duymuş gibi Raven'a dönmüş söyleyeceklerini bekliyordu. Ona karşı sevgiden fazlasını besliyordu, buna aşk dese de aynı zamanda bir hayranı sayılabilirdi. Saygılı ve yaralıydı, zorlukları ile yeniden doğmuş bir insandı; onun yaralarını saracak kadar acı çekiyordu bir şekilde. Zamanında onunda çektiği acıların bir benzerini o da çekmişti ancak daha farklısı, belki de daha derini.

İlk reglinden sonra yaşadıklarının bir tarifi yoktu, biraz onun dünyasına inmeyi mideniz kaldırıyorsa anlatabilirim. Ellerini ve ayaklarını yattığı odadaki tatemilerin arasındaki ince demirlere bağlamışlardı keçi derisi kayışlarla. Deri kokuyordu ve daha önceden denenmişlerdi. Küçük bedeni karşı koyamayacak kadar güçsüz olduğu zaman beyaz kırmızı karması kıyafeti ile yere yapıştırılmıştı. Kollarını iyice sıkıştırmışlardı, yavaştan kan topladığını hissedebiliyordu. Anlam veremiyordu başına gelenlere ağlamaktan kendisini alı koyamıyordu. Ne olacağını bilmeden domuz bağından pekte farkı olmayan bir şekilde bağlanmış olan kız tek başına yüzleşecekti hayatının nereye varacağıyla. Tek başına oturduğu yerde bir kaç isime seslenmişti ancak hiç birisi gelip gitmemişti, mum ışığında hafif karanlık bir odada ellerini çözmek için tilki ateşini kullanmak istiyordu ancak bunun nasıl kullanılacağı hakkında hiç bir bilgisi yoktu. Biraz çığlık attı biraz da ağladı, on yada yirmi dakika sonra içeriye kötü görünüşlü pis bir adam girdi. Beyaz kumaşa sarılmış bir dal parçasını ağzına tıktı ve uçlarından başının arkasına bağladı bezi. Sesi daha fazla çıkmıyordu, yüzü koyun yattığı yerde. Pis adam bir kaç dakika başında durup  yüzünü okşamıştı, kabus gibiydi. Yılları bu kadar hızlı geçip gitmişken bu dakikalar bitmek bilmiyor gibiydi. Korkusundan tek yapabildiği olduğu yerde telaş içinde titreyip ağlamaktı. Bu güne kadar hep başında duran sevgili hocası geldiğinde ise sevinmeye fırsatı olmamıştı. Üstünde hiç bir şey yoktu, başına ne geleceğini biliyordu artık. Tüm gücü ile deri kelepçelerine asıldı, bileklerini koparmak pahasına çekti çekti... Derinin içindeki hafif tüylü yüzey bileklerini yakıyordu ancak kurtulduğu sürece önemli değildi. Yaşlı adamsa ağzında bir şeyler geveleyip duruyordu "Sessiz olursan nazik olurum." bu imkansızdı. Kuyrukları ile kendini korumaya çalıştı ancak tek bir avuçta hepsini toplayıp üstüne çıktı kızın. Canı yanıyordu ancak umutsuzluğu fark ettiği anda kendini bıraktı. Kan toplamış bilekleri ve nefret ettiği bir hayata sahip olmuştu iki gün sonra. Kendinden ve herkesten özellikle de erkeklerin hepsinden nefret ediyordu.

Bilge Holo Raven'dan da nefret ediyordu ancak diğer herkesten daha az, ona dokunmak istememesine anlam veremiyordu ancak bu onu diğerlerinden ayıran şeydi. Bir gün Holo isteyecekti bunu ve o zaman gerçekten özgür olacaktı. Hayran olduğu kişi çok geçmeden onu saran elini çekmişti, hatta biraz da itmişti. Ne olduğunu anlayamadan kollarının altından ona geri sarıldı. Holo aptallaşmış bir şekilde olduğu yere mimlenmişti, ne yapacağını bilmiyordu. Onu ittiğinde kendinden nefret ettiğini düşünmüştü ancak şimdi de sarılmıştı. Bu ne demek oluyordu bilmiyordu. Etraftaki insanların ilgisini çekmek mi istiyordu yoksa basit bir çift gibi mi görünmek için bunları yapıyordu; belki de şeytanlarını kovalayıp baktığında sadece istediği için yaptığını görecekti. Uzun sarılmaları bittikten sonra elini göstermişti. Genç kız anlayamamıştı, her zaman sarılarak yürürlerdi; artık bunu sevmiyordu belki de ancak elini tutmayı kabul etmişti. Utanmış ve hafif kızarmış yüzü ile şaşkınlığını bastıramadığı gözlerini dikmişti Raven'ına;
"Neden sarılmıyorsun, eskisi kadar sevmiyorsun Holo'yu..."
"Eskisinden çok seviyorum." ne demek istedin!?
"A-ha!?"
"Bana kendini anlatacak kadar beni önemsiyorsan seni normal akranların gibi hissettirebilirim." be-be-beni düşünüyor, hala...
"Ho-Ben sarılarak yürümek istiyorum."
"Kendine Holo diyebilirsin, böyle demeyi seviyorsan bende onu severim. Aslında epey tatlı oluyor."
"Sa-sağol."

utanmış yüzünü gizlemeden kendini Raven'ın sağ omzunu atına atıp kulaklarını geri saçlarının arasına attı ve yavaştan Tavernaya doğru ilerlerken ancak fark edebildi karanlık düşlerinin arasından tepesindeki yedi renkli denizi. Burası göründüğü kadar kötü bir yer değildi; her ne kadar isteklerini karşılayacak kadar renkli bir yer olmasa da. Gün kötü başlamış olsa da, bu gün güzeldi.
Holo[Öldü]
Holo[Öldü]
Korsan
Korsan

Mesaj Sayısı : 7
Kayıt tarihi : 01/12/13

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer] Empty Geri: Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer]

Mesaj tarafından The Clown King Buggy Perş. Ara. 26, 2013 12:35 pm

-Pasiflik Uyarısı 1-
The Clown King Buggy
The Clown King Buggy
Anlatıcı&Onaylayıcı

Anlatıcı&Onaylayıcı

Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 02/11/13

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer] Empty Geri: Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer]

Mesaj tarafından Raven Wonderland[Öldü] Cuma Ara. 27, 2013 4:12 pm

Gök kuşaklarıyla sarılmış yedi farklı hale tepelerinde uçuşuyordu, en güzel bahçelerin gök yüzünde olduğu gerçeği hala kulaklarındaki ninilerdeydi. Basit güzel masallarla hiç bitmek bilmeyen, yüzlerce renkten çiçeğin açtığı güzelim iremlerden bahsederlerdi. Yarkın bedenini sıyırıp atarken, yüzünün yavaştan ıslandığını hissetmesi şaşılacak şey değildi. Hava sıcaktı, manzara en güzel yerden en güzel şekilde izlenecek şekildeydi. En tatlı yerden izleyebilirdi. Asma katın tepesini mahmuzlu ayakkabılarının çınlamaları ile adımlarken merak ettiği basit bir soru vardı, buradan nasıl çıkabilirlerdi. Bu en merak ettiği soruydu; ancak bir amacı bile olmayan garip bir gezgin grubu için ne kadar mantıklı bir soru olacaktı. Kendilerine bir amaç bulmaları gerektiğini biliyordu; basit bir suçlu olsa da katil olarak damgalanmış kendini kurtarmak için en basit duygularını bile kullanmıştı. Korkaklık Wonderland'in kanında akıyordu, cesaretse sadece iyi rol yapmasıydı.

Bir kaç saattir su içmemişlerdi, uzun bir yürüyüşün altından nefesi boğazını örseler bir nitelik almıştı. Adımları ise ayağının altını yakan o içi kürklü çizmeyi rahatlığını geride bıraktığı ile şarkıları çoktan söylüyordu. İçinde bir kaç dirhem kum hissedebiliyordu, ceketi sırtında olmasa bile Holo'nun görüntüsü hala bir sorun sayılabilirdi. Az ötede gözüne çarpan taverna ise gözlerden uzak olabilecekleri bir yer gibiydi. Raven'ın kıyafetleri her ne kadar pespaye görünümlü samur kürkünden olsa da Holo'nun ipekten yapılma göz alıcı beyaz bordo ve altın varaklı kıyafeti onları ele verecekti. Amaç en başından beri onu gizlemekti ancak en küçük hata bile onların tüm ilgiyi üstlerine çekmesine neden olabilirdi. Belki bir kaç er ve düşük seviye subayı halledebilirdi üçlü ancak amirallerin makam isimleri anıldığı bir yerde çokta güvenli olamazlardı; keza basit bir fıskiyenin yada ada için önemli sayılabilecek bir şeyin ulu orta bir yere konup başında bir kaç kişinin olması bunun göstergesiydi. Belki de sadece tesadüftü ancak etrafta bu kadar insan olması hiç bir şekilde açık vermemeleri gerektiği anlamını da yanında getiriyordu. Holo her ne kadar kulaklarını saçları ile gizlemiş olsa da bir şekilde onları da saklamaları gerekiyordu.

Ne yapacağını düşünüyordu ancak pek bir karar verememişti. Anlattıklarını bir yandan dinlemeye çalışıyordu ancak her bir sözcük midesini alt üst eder nitelikteydi. Her bir sözcükte şakaklarında damarların istemsizce derisini titrettiğini hissediyordu. Midesindeki bulantı ve git gide hızlanan kanı kulaklarını dolduruyordu; korkunçtu acımasızdı. Onu daha çok korumak ve daha çok sarmak istedi ancak kendi bencilliği nedeniyle üzülecek olmasını istemiyordu. Onu kendinden uzaklaştırma gereği hissetti, hiç bir şeye zorlamak istemiyordu. Bu nedenle itmesi gerekmişti, belki aşırıydı ancak yapabildiği tek şey buydu; bir kaç saniye önce saklaması gerektiği kulakların istemsizce dikildiğini görecekti gözleri bu nedenle korku ile hafiften kızarmış yüzüne ve şehla gözlerine dikti kendininkileri. Mutlu olanlar şu anda uyuyordu, kararsızlara selam olsun. Saçlarını bir geri attı sol eliyle, sağ eliyle ise eski yerli yerine koydu. Derin bir nefes alıp hafif kızarmış yüzüne bir daha baktı gözünün ucuyla;
"Neden sarılmıyorsun, eskisi kadar sevmiyorsun Holo'yu..."
"Eskisinden çok seviyorum." ne demek istedin!?
"A-ha!?"
"Bana kendini anlatacak kadar beni önemsiyorsan seni normal akranların gibi hissettirebilirim."
"Ho-Ben sarılarak yürümek istiyorum."
"Kendine Holo diyebilirsin, böyle demeyi seviyorsan bende onu severim. Aslında epey tatlı oluyor."
"Sa-sağol."


Söylediklerini hiç aklından geçirmemişti, sağ kolunu hafifçe kaldırıp olması gereken yere aldı. Sol eliyle gömleğinin yakalarını biraz daha açıp saçlarını hafiften geriye attı. Hemen ardından sa kedi sever gibi Holo'nun başını okşadı sağ eli. Ancak eli başında kalacaktı tam kulaklarının üstündeki saçlarının hemen üstünde. Ağır adımlarla tavernaya ilerleyecek ve direk olarak konuya girecekti görevli gibi görünen ilk seçtiği adama bakarak "Bir oda istiyorum, mümkünse bir de yer yatağı veya içinde koltuk olan odalarınızdan. Bir de odaya yemek su ve şarap. "
Raven Wonderland[Öldü]
Raven Wonderland[Öldü]
Korsan
Korsan

Mesaj Sayısı : 7
Kayıt tarihi : 15/10/13

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer] Empty Geri: Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer]

Mesaj tarafından The Clown King Buggy C.tesi Ocak 04, 2014 12:32 pm

Bir terslik vardı, soğuk bir rüzgar esmişti Wictor için sanki, bir gariplik bir huzursuzluk hissediyordu, izlendiğinin farkındaydı, etrafına bakındı. Az önce işleriyle ilgilenen marine erleri onu izliyordu, uzakta bir yerde yer altı şehrinin göbeği gibi görünen, bir kavşakta esmer bir denizciye genç bir marine askeri girişi sanki Wictor'u işaret ediyordu. Wictor arkasına döndü ve merdivenleri tırmanmak istedi, ama burası girişti ve aşağı insan akın ediyordu, binlerce insan her sainye aşağı inerken Wictor yukarı tırmanıyordu. "Çekilin pislikler." diye bağırdı ve insanlar biraz açılmaya başladı, aynı zamanda kınayan bakışlarla bakıyorlardı genç kahyaya, Wictor ise utanç duyuyordu. Yakalanmıştı ama tanınması ne kadar mümkündü, askerler onu mu gösteriyordu, arkasına baktı son kez, tüm gözler onu takip ediyor gibiydi, yaptığı gereksiz hareketten mi yoksa tanındığı için mi bilmiyordu, ve esmer denizci kaybolmuştu. Wictor hızla tırmanmaya devam etti merdivenleri ve temiz havayı içine çekti, meydanda deli gibi koşuyordu, sahibini arıyordu. Arkasından ayak sesleri geliyordu, ama dönüp bakmadı. Korkuyordu, utanıyordu ne hissedeceğini bilmez haldeydi. 5 dakikalık bir koşuşturmadan sonra uzakta bir yerde efendisini ve 9 kuyruklu tanrıçayı görmüştü, o anda dank etmişti aslında en yanlış şeyi yaptığını, eğer denizciler onu takip ediyorduysa onları doğruca efendisine getirmişti. Hemen arkasına baktı, sağdan soldan düzinelerce asker çıkmaya başlamıştı. Kiminde kılıçlar, kiminde çakmaklı tüfekler. Raven'ı farketmiş olmalırını umuyordu Wictor ama içten içe işlerin boka sardığını biliyor gibiydi. Çekti kılıcını ve atladı denizcilerin üzerine. Ölümün üzerine...


En son The Clown King Buggy tarafından Paz Ocak 12, 2014 7:16 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
The Clown King Buggy
The Clown King Buggy
Anlatıcı&Onaylayıcı

Anlatıcı&Onaylayıcı

Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 02/11/13

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer] Empty Geri: Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer]

Mesaj tarafından Raven Wonderland[Öldü] C.tesi Ocak 04, 2014 5:33 pm

Ellerimden kayıp gidiyordu hayatım, basit ve anlamsız bir şekilde çıkmaz bir sokağın köşesinde ışığı arkasına almış adamın ellerinden mi olacaktı. Onu koruyamamıştı bedenim, ellerimse daha iyisine uzanacak kadar güçlü olamamıştı. Hiç bir zaman değer verdiklerimi koruyacak kadar güçlü olamamıştım, üzgün bir gidiş olacaktı bu seferki. Gözlerimi kaybetmiştim çoktan, görüşüm zayıflıyordu kulaklarım ise duymaz olmuştu. Burnum tek çalışan duyu organımdı galiba. Çok mu ileri gitmiştim, karanlık git gide büyüyordu gözlerimde, çok bencil olmuştum değil mi? Tanrım umarım bir gün affedersin beni affedersin diyemeyeceğim, çok güzel anılarımda oldu bu dünyada. En azından onu kurtarabilmeyi diliyordum.

Ellerimi mi tutuyordu, evet sol eli sol elimi tutuyor, dizlermin üstüne çökmüşüm istemeden. Galiba gözlerim kanıyor, görüşüm çok puslu. Gözlerini görmek istiyorum ancak bu imkansız. Bir şeyler söylüyor ancak kulaklarım neden bu gün çalışmıyor. Nerede hata yaptım... Neyi yanlış hesapladım da böyle bitmek zorunda olmuştu, çok acımasız bir son onun için. Yeterince acı çekmemiş miydi, benim yüzümden de en kötüsünü görmek zorunda mıydı? Böyle bitmesini istemiyorum. Kulaklarım biraz açılır gibi oldu, gözlerimse hafiften görür. Gözlerini gördüm ellerinin arasından, önümde yere düşmüştü. Üzgün müydü, ağlıyor gibilerdi. Dudaklarını okuyabiliyordum ama bir anlamı yoktu. Hareket eden et parçalarıydı sesi ve ruhu olmadığında. Sesini duymayı en derinden diliyordum.

Çıkmaz bir sokakta fareler gibi ölmek, benim için daha beteri olamaz. Gözlerimden kan akıyor... Sol elim çenemden damlayan kanı avucunda topluyor, elim olması gerekenden sıcak ve ağır. Bu onun eli mi, bilmiyorum. Ruhu elimde gibi, kıskanç ve bencil ancak bir o kadar da iyi ve naif; ah evet onu gerçekten seviyordum ancak bu tip şeyleri erkekler söyleyemez değil mi. Kulaklarım sonunda bir şeyleri duyar gibi, bir çok şey duyuyorlardı ancak onun sesi değildi. Avucumdan yere damlayan kanın düşüş seslerini duyuyordum, yerden kulağıma gelen yankılarını. Birazdan yağacak yağmurun seslerini duyar gibiydim, ağzımın bu sefer tüm düşündüklerimi söylemesi gerekiyordu ancak kulaklarım rüzgarla gelen yağmurun korkutucu sesini getiriyordu kulaklarıma. Birazdan yağmur yağacaktı.

Sesini biraz duyuyordum sanki, yüzünü buruşturmuş bana bakıyordu. Elimi dürtüp avuçladığım kanımı elinin tersi ile yere döktürmüştü. Yüzünü kanımla boyamasına rağmen avucumu yüzüne sürdü. Kaşları burnun üstünden yukarıya çekilmiş gibi yay gibi olmuş kaşlarına eşlik ediyordu, gözleri dolmuştu ve topladığı suları toprağa cömertçe dağıtıyordu tanrıçam. Yağmur yağmaya başlamıştı çoktan. Ağzından çıkan sözler anlamsızdı, her şey yoluna girecek ne kadar da anlamsız bir sözcüktü. Onun daha fazla acı çektiğini görmek istemiyordum.

Ölmeye hazırdım artık, hiç bir şeyi becerememiştim. Gücümü son bir kez defa kullanabilirdim kendimi öldürmek için. Gözlerim bana belki de bir defa daha görünmeyen silahlarımdan birisini yapmamı sağlardı. Elini elimden çektim, şaşırmıştı. Ayaklarımın gücü yeterli değildi ayağa kaldırmak için bedenimi bu nedenle gücüm el atmıştı işe. Dizlerim merkezine kıvrılmış başım önüme düşmüştü. Holo'yu arkama almıştım, bir savaş beyine savaşarak ölmek yakışırdı. Bir iki adım attı bedenim, elleri uzun içi kürklü ceketimin kollarını çekiştirdiğin de sadece geriye dönüp basit şeyler söyleyebilecek kadar gücüm kalmıştı. "Erkekler gururundan bazı şeyleri kolayca söyleyemez. Ben de kolayca söylemedim, sevdiğim her şey bir bir elimden alındı... Bu nedenle şimdi söyleyebileceğim hiç bir şey seni seviyorum demekten fazla bir anlam ifade etmeyecek benim için. Ah...evet... Sanırım bir de bakmışım sana aşık olmuşum." demiştim son bir defa daha gülümseyip sonra bir iki adım atmak istese de atamamıştım. Ayaklarım son bir kez daha bana ihanet etmişti.

Yere düştüğümde beni nasıl ikna etmesine izin verdim bilmiyorum ama kabul etmiştim, demişti ki "O zaman birlikte yanarak ölürüz. Küllerimiz iç içe geçer tüm dünyayı dolaşır sonsuza kadar." neden bunu demişti. Belki de beni gerçekten seviyordu, hiç bir zaman öğrenemeyeceğim. Ne Alice'i kurtarabildim ne de Wictor'a yeterince iyi ağabey olabilmiştim. Tam bir yüz karasıyım. Ellerimi omuzlarına koydum, alınlarımızı bir birine yasladık. Nefeslerini hissedebiliyordum, altımızdan yavaşça yükselen ateşi de hissedebiliyordum. Ölümü bile rengarenk olacaktı, efendisi olduğu ateşlerle. Rengarenk ateşlerle olacaktı sonumuz olması gerektiği gibi. Ellerini tuttum ve ilk defa karşısında ağladım "Belki öteki dünyada." dediğimde ağlayarak bana bakamadan "Evet. Holo seni yine bulup yine sevecek." ah, evet... Beni seviyordu...
Raven Wonderland[Öldü]
Raven Wonderland[Öldü]
Korsan
Korsan

Mesaj Sayısı : 7
Kayıt tarihi : 15/10/13

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer] Empty Geri: Tanrı'nın yatağı Merak'ın arkasındadır.[Wonderer]

Mesaj tarafından The Clown King Buggy Paz Ocak 12, 2014 7:32 pm

Wictor acizlikle düzinelerce erle savaşmaya girişmişti, hepsi dikkatleri efendisinin üzerinden çekmek içindi, Raven ve Holo ise basit bir intihar girişimindeydiler. Raven ölümü kabullenmiş bir şekilde Holo'ya gerçek duygularını son kez söylemişti belki, Holo ise bunları kabul etmiş, kendisini ve aşkını ateşlerle arındırmak istemişti. O sırada bir deprem oluyordu sanki. Yer yürüyordu, ya da ölüm korkusuydu bu belki. Holo tam kullanacakken meyve gücünü, yer birden volkan gibi patlamıştı ve esmer bir adam gökyüzne doğru uçmuştu, havayı tekmeleyip, Holo ve Raven'ın yanında bitmişti birden, nereden çıkardığı belli olmayan 2 kelepçeyi Raven ve Holo'nun kollarına geçirmişti. Holo meyve gücünü kullanamadığını farketti, ve zayıf hissediyordu. Tabi ki bunlar kairoseki kelepçeydi. Sonrasında enselerine aldıkları darbeleri hatırlıyorlardı. Gerisi bir rüyaydı sanki. Holo rüyasında Sona'yı görüyordu. Belki de kendi küçüklüğydü bu eğer o kötü adamlar olmasaydı. Kuyrukları ve kulaklarıyla şirin mi şirin bir kız çocuğu. Raven da rüyadaydı, Sona baba diyordu, Raven ise kocaman gülümsüyordu. Wictor yoktu bu rüyada, huzur vardı, Sona vardı ve Raven vardı. Holo uyanmak istemiyordu, belki öldüğünü ve Cennette olduğunu sanıyordu. Ama hayat acıydı. Uyandığında ensesinde hissettiği kadar acı, ve bileklerindeki kesik kadar acı. Wictor, Raven ve Holo diz çökmüş şekilde bir sahnede öylece duruyorlardı. Etraftaki kalabalığı gözlüyordu Wictor, yüzünde utanç vardı, bakamıyordu Raven'a. Holo ise ağlamaklıydı. Gökkuşağı bariyerin kan kırmızısı üstlerine vuruyordu. Denizciler çocukları almaları için ailelerine sesleniyordu. Belli ki birazdan çocukların görmemesi gereken şeyler olacaktı burada. Anlamıştı belki üçü, ama anlamazdan geliyor olabilirlerdi. Esmer adam çıkmıştı sahneye, kalabalıktan heyecanlı bir alkış yükselmişti. Boden-sama, Bodenn-san sesleri yükseliyordu. Elini kaldırdı esmer adam ve kalabalık sustu.

Konuştu esmer adam. "Bu 3 korsan, adamızın huzurunu bozmak için sabah adaya adım attılar, ama biz sizi korumak ve kollamak için buradayız. Amacımız sizin huzurunuz. İstihbarat ağımız bu 3 korsan adaya bastıkların beri çalışıyordu ve onların kimliklerini öğrendik. Çok tehlikeli bu 3 korsan gözlerinizin önünde can verecek ve örnek olmasını umuyorum UMUYORUM Kİ PİSLİKLER BU ADAYA AYAK BASMAKTAN ÇEKİNİR! ÇÜNKÜ BU ADA DENİZCİLER TARAFINDAN KORUNUYOR." diye bağırarak bitirmişti konuşmasını. 3 cellat çıkmıştı sahneye ve herkes nefesini tutmuştu. 3 cellat aynı anda indirmişti kılıcını ve sevinç çığlıkları yükselmişti aynı anda. 3 hayat sönerken, bunun aksine ada tüm canlılığıyla çıplık atıyordu. Bodenn Mann askerlerinden birine dönüp, "Şunların kafasını adanın 3 ayrı girişine kazıkla çakın, altına korsan diye not düşmeyi unutmayın." demişti. Asker onaylayıp yoplamıştı kafaları...
The Clown King Buggy
The Clown King Buggy
Anlatıcı&Onaylayıcı

Anlatıcı&Onaylayıcı

Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 02/11/13

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz